6 Aralık 2010 Pazartesi

bennn....

25 09 1989 kars doğumluyum.liseyi karsta okuduktan sonra öss ye girdim.netice itibarı ile bmyo ya geldim.
beş kardeşiz, dört kardeşim evli .babam tarımla uğraşır. annem ev hanımıdır.
hobilerim;gezi yapmayı severim,kitap okurum , top oynarım,sinemaya giderim.

5 Aralık 2010 Pazar

karsın yöresel lezzetleri




                                        
HAŞIL
Malzemeleri : bulgur, su, yağ, sarımsaklı yoğurt.
Yapılışı: kış yemeği için yapılan hazırlıklarda yöremizde haşıl için buğdaydan hazırlanan bulgur suda pişirilerek süzgeçten geçirilerek bir tepsiye dökülür. Eritilen tereyağı, sarımsaklı yoğurt üzerine dökülerek hazır hale getirilir. (Haşıl damak tadına göre, sarımsaklı yoğurt dökülerek yenileceği gibi, süt veya pekmez dökülerek de yenilebilir.)


EKŞİLİ ET
Yapılışı: Domatesler yıkanır. Etler küçük küçük doğranır. Eğer et yağlıysa hiç yağ koymadan, eğer yağsızsa içine yağ eklenerek kendi suyuyla kavrulur. Etler renk değiştirene ve suyunu çekene kadar kavurmaya devam edilir. Bu arada soğanlar ve domatesler halka halka doğranır. Etler kavrulunca içine soğanları eklenir. Bir süre karıştırılır. 5-10 dakika sonra doğranmış domatesler ilave edilir. İstenilirse hepsi bir arada eklenebilinir. Tercihe göre kıyılmış maydanoz katılır. Tuz ve karabiber koyulur. Tencereye hiç kaşık sokulmaz, sallayarak karıştırılır. Yarım saat kısık ateşte pişirildikten sonra yarım limon sıkılır. Ve hazır hale gelir.


FESELLİ
Yapılışı: Hamur mayalanır ve biraz bekledikten sonra yufka açılır. İçine yağ sürülür kare şeklinde içe doğru kapatılır. Yakılmış ocağın üzerine saç ters çevrilerek kapatılır. Feselliler sacın üzerine doğrudan temasla, daha sonra ters düz edilerek pişirilir. Oldukça lezzetlidir. 
HANGEL
Malzemeleri: 1 kg. un, üç bardak su, bir tutam tuz, iki adet yumurta, bir baş soğan, 200 gr. Tereyağı, bir yemek kaşığı salça, bir kilo yoğurt, iki diş sarımsak.Yapılışı: 1 kg. Una 2 yumurta ile bir tutam tuz ilave edilerek 1 kg. ile bir derin kaba kulak memesi kıvamına gelecek şekilde yoğrulur. Daha sonra 5 veya 4 künde haline getirilir. Her bir künde yufka halinde açılıdır. Açılan yufkalar ağaç peşkun üzerinde bir bıçak ile el desteği ile kare şeklinde kesilir. Daha sonra kesilen kare şeklindeki hamurlar büyük bir kazan içerisine konan sıcak su, iki yemek kaşığı tuz, bir çay bardağı sıvı yağ ile pişirilir. Bu pişirme süresi yaklaşık 10–15 dakikadır.
Büyük kazan içerisindeki pişen kare şeklindeki hangeller büyük bir süzgeçten geçirilerek içi yoğurtlanmış bir tepsiye
dökülür. Önceden hazırlanmış olan sarımsaklı yoğur ilave edilir. Daha sonra tereyağında pembeleşmiş soğanlar hangelin üzerine ilave edilerek servise sunulur.
                 
KETE
Malzemeleri: 2 kilo süt, 2 yumurta, 4 kaşık yağ, 1 yemek kaşığı tuz, 1 bal kaşığı şeker tuzu, 1 yemek kaşığı pakmaya.
Yapılışı: ılık sütü ve tüm malzemeyi iyice yoğurarak çok yumuşak bir hamur yapılır ve hamur ekşimeye bırakılır. Hamur ekşirken bir yandan da ketenin içi hazırlanır.
Ketenin içinin hazırlanması: Ketenin içini de erinmiş tereyağı, tuz ve un bir kabın içine koyulur ve iyice ovulur.Ketenin içi isteğe göre tuzlu hazırlanacağı gibi,içine şeker tozu konarak tatlı olarak ta hazırlanabilir.
İyice mayalanan hamurdan yuvarlak bezeler alınır. Onlar büyük yufka şeklinde açılır. Sonradan açılan yufkalar yağlanarak katlanır. 4 kat olunca da içine yapılan içten koyularak katlanır. Parmaklarla iyice bastırılarak büyütülür.(Pide şeklini alana kadar) Sonra üzerine süt ile yumurta karışımını sürerek fırına sürülür servise hazır hale getirilir.

Fenerbahce ve tarihcesi

Tarihçe


 



Kadıköy ve Fenerbahçesi;
İstanbul’un Kadıköy yakası; Allah’ın, yeryüzünü yaratırken kesinlikle ayrıcalıklı davrandığı bir eşsiz yöre... Tarihlerin henüz 1900 yılına ulaşmadığı İstanbul’da, Kalamış’ıyla
Fenerbahçe’siyle, Caddebostan’ı Suadiye’si Moda’sı ile adeta bir rüya beldesi... Göz alabildiğine bomboş arsalarla yemyeşil çayırlara sahip bu yörede, doğanın insanları spor yapmak için sanki teşvik ettiği yıllar...
Ve de, İstanbul’un silüeti deniz üzerinde uzaklardan perde perde yansıyıp dalgalanırken, Fenerbahçe Burnu’nda yanıp sönerek yol gösteren bir fener Türk sporuna önderlik edeceği bir kulübe sembol olmanın da gururu içinde, Adalar’a, Marmara’ya, daha da ötesi uzak yıllara doğru aynı şevkle ışık saçacağı günlerin özlemi ile çakıp durmaya başlamıştı sanki... Ve de Kadıköy, o dönemlerde en güzel semti olan Fenerbahçesi’nin bağrından çıkaracağı takımını önce yakınlara, sonra da yarınlara armağan edeceği günleri bekliyordu gayri...
Kuşdili Çayırında İlk Futbol Oyunu;İlk futbol oyununun, bugünkü anlamıyla ilk kez 1823 yılında İngiltere’de oynanmaya başlamasının üzerinden neredeyse yıllar ve yıllar geçmişti. Nihayet tarihler 1890’lı yıllara ulaştığında, Moda’da oturan İngiliz’ler de bu keyifli spordan iyice etkilenmiş ve o yemyeşil arsaların bulunduğu Kadıköy’ün geniş alanlarında, futbolu oynamaya başlamışlardı. Seyri çok keyifli bu oyunun, çevredeki Türk gençlerinde de ilgi uyandıracağı ve de bu sporu onlara sevdireceği pek tabii idi ve hatta da kaçınılmazdı. Ama ne var ki, o sıralarda süren monarşi rejimi nedeniyle Müslüman Türkler için cemiyet kurmanın ve hatta mevcut cemiyetlere dahi üye olmanın yasak olmasından dolayı, Kadıköy Çayırlarında top koşturan İngiliz gençlere yine ancak Rum gençleri eşlik edebilmekteydi. Yine de, hemen her akşamüstü bilhassa Kuşdili Çayırında yapılan bu futbol maçları ya da antrenmanları, Kadıköy halkının büyük bir kesiminin ilgisini çekmekte, genellikle akşamüstleri zevk için de olsa oynanan bu futbol oyunu için, Kalamış’tan, Moda’dan, Kuyubaşı’ndan, ve hatta Haydarpaşa civarlarından gelecek öbek öbek halkı, gününe ve hava durumuna göre küçük ya da büyük kümeler halinde bu oyunu seyretmeye yöneltmekteydi. Kadıköy halkının ekserisi ikindi sularında ayaklanır, günlerden Cuma ve Pazar değilse yani Kurbağalıdere’nin kenarındaki salaş tiyatroda Komik Hasan’ın tuluat kumpanyası oynanmıyorsa Kuşdili Çayırı’na doğru yola koyulurlardı. Yok, eğer günlerden Cuma ya da Pazar ise de, Moda’ya doğru ya da şimdiki Fenerbahçe Stadyumu’nun bulunduğu Papazın Çayırı’na doğru yola koyulurlardı (*1). Omuzdaş kılıklı, burma bıyıklı tüylü tüysüz gençler, yanlarında boy boy çocuklarla hanım nineler ve de orta yaşlı hatunlar, Arap bacılar, ahretlikler, kahvede pineklemekten usanan efendi kişiler, burada çayırı çepeçevre kuşatır, kadınlar getirdikleri kilimleri yayarlar, erkeklerin kimi toprağa bağdaş kurar, kimi büyükçe bir taşa oturur, kimi ayakta dururdu. Sucusu, dondurmacısı, kağıt helvacısı, simitçisi, baloncusu, Eyüp oyuncakçısı velhasılı satıcıların her çeşidi burada arzı endam eyler, burayı adeta panayır yerinden farksız kılardı. Ortadaki saha olacak alanda ise, kapı gibi gövdeli, başları açık, renk renk gömleklerinin kolları sıvalı, göğüsleri fora, bacaklarından dizkapaklarına kadar şortlu bir alay adam soluk soluğa koşuşurlar, birbirlerine çarpıp çarpıp, alt alta üst üste mecelleşirler, güya da top oynarlardı. Oynanan bu futbollardan örnek alan bazı gençler, Kadıköy’ündeki arsalarda ya da geniş çayırlarda onlar gibi top oynamaya heveslenir, karman çorman bir biçimde, bir harradır bir gürradır gider, topa en çok vuranla onu en havalara yükselten erbab sayılırdı. Ne var ki bir süre sonra, bir başka deyişle 1900’lü yıllara iyice yaklaşılmasıyla birlikte, Moda’da oturan İngiliz gençlerinin artık modern futbolu oynamaya başlamaları ve dolayısıyla da oynadıkları futbolu daha seyredilir bir halde sunmaları, kendilerini hayran hayran seyreden Kadıköy’lü gençlerin yüreklerinde birtakım kıpırdanmalara sebep oluyor, onlar gibi organize bir takım kurma isteklerini ise, vazgeçilemez bir tutkuya dönüştürmeye başlıyordu.
Kadıköy Football Association ;
1890’lı yıllarda İstanbul Moda’da yaşayan İngiliz ailelerinden La Fontaine, Giraud, Whittall, Charnaud, Pears, Armitage aileleri Kadıköy ve Moda’nın çayırlarında kendi aralarında bu oyunu yeni yeni oynamaya başladıklarında, İzmir’de yaşayan İngiliz aileleri, Bornova çayırlarında bu oyunu çoktan oynamaya başlamışlardı bile (*2). Zira sosyal ve idari bakımdan payitaht İstanbul’a uzak ve rahat iki şehir olan Selanik ile İzmir, 1870’li yıllarda Osmanlı’nın futbol oyunu için ilk taraftar bulduğu toprakları oluyor, futbol oyunu o dönemlerde dini inançların da etkisi ile Müslüman Türkler arasında gelişemediğinden, böylece de Osmanlı toprakları üzerinde ilk defa gayrimüslim ve levanten (ülkede yerleşmiş bulunan yabancı uyruklu) vatandaşlar tarafından oynanıyordu.
Moda’da futbolla tanışan ilk ailelerin İstanbul’da İngiltere elçiliği personeli görevlileriyle aralarında yaptıkları maç rekabetini, 1894 yılında İzmir’de "Football Club Smyrne"nin kurulması ile birlikte İstanbul - İzmir rekabeti izlemeye başlıyordu (*3). İzmir’de futbolun öncülüğünü yapan James La Fontaine, 1889 yılında İstanbul’a yerleştiğinde, Kadıköy’de İngilizlerin futbol-rugby karışımı bir oyun oynadıklarını görmüş ve onlarla kısa zamanda dostluk kurarak, daha iyi bildiği futbol oyununu onlara kabul ettirmişti. Tarihler 1897 yılını gösterdiğinde, James La Fontaine ve arkadaşları Kadıköy yakasında ilk kez bir futbol takımı olarak Kadıköy Football Association adı altında toplanıyor, takımı oluşturan İngiliz, Rum, Ermeni gençleri, genelde İstanbul’a sefere gelen İngiliz gemicilerle oynadıkları oyunlarını Kadıköy’ün çayırlarında sürdürüyor, ve her akşamüstü (ilk bölümde geniş bir biçimde sunduğumuz) o kalabalık izleyici kitlesine de seyrettiriyorlardı. Bu müsabakalar halkın öylesine ilgisini çekmişti ki "Football Association" takımı, iki yıl içerisinde "İzmir Karması" ile karşılıklı olarak futbol maçları yapmaya yönelmişti.
"BLACK STOCKING FC" Kuruluyor ;
Ne var ki, Sultan 2. Abdülhamid’in padişahlığının sürdüğü o dönemde, mevcut monarşi rejiminin korunması amacıyla Türk gençlerinin dernek kurmaları yasaktı. Bu durum ise, yabancı ve azınlıkların top koşturdukları kendi topraklarında futbol oynamanın imkan ve zevkinden mahrum olan ve onların aralarına karışarak oynamak istedikleri bu cazip oyunu ancak gıpta ile seyretmekle yetinen Kadıköylü Müslüman Türk gençleri arasında, sadece üzüntü değil aynı zamanda tabii ki öfke ve hırs da uyandırıyordu. İşte her türlü tehlikeyi göze alan bu gençlerden, deniz öğrencisi Fuat Hüsnü (Kayacan), eski hariciyecilerden Reşat Danyal ve Mehmet Ali ile, Kuşdili’nde Papazın Çayırı adı verilen topraklarda meşin yuvarlağa vuruşlar yapan arkadaşları bu özlemin sona ermesini amaçlıyorlar, ve 1899 yılında da, devrin hafiye ve jurnalcilerinin dikkatlerinden kaçmak ve hışımlarından korunmak amacıyla bir İngiliz adı altında Black Stocking FC (Siyah Çoraplılar Futbol Kulübü) ’nü kuruyorlardı. Ancak siyah çorap ve kırmızı üst formaları ile Türk gençlerinin oluşturduğu bu ilk Türk spor ve futbol topluluğu daha ilk maçlarında hafiyelerin baskınına uğruyor ve hemen dağıtılıyordu.
1899; Fenerbahçe’nin Gerçek Kuruluş Yılı
Burada dikkati çeken en önemli nokta; Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Black Stocking FC ismi altında 1899 yılındaki bu ilk girişimindeki öncülük yapan gençler ile, ilerideki yıllarda kurulacak olan Kadıköy Futbol Kulübü (1902) ve Fenerbahçe Futbol Kulübü (1907) ismi altında toplanan gençlerin genelde aynı kişiler olacağıydı. Dolayısıyla FENERBAHÇE KULÜBÜ kuruluşunu gayri resmi olarak 1899 yılında gerçekleştirmiş, ne var ki iki kez kapatılmaları nedeni ile faaliyetlerine, ancak resmi kuruluş yılları olan 1907 yılında geçebilmişti. Görülen odur ki; Black Stocking F.C. ya da Kadıköy Futbol Kulübü isimleri, amaç karşısında birer araçtırlar (*4). Ayrıca İstanbul’da kurulan futbol kulüplerinin listeleri incelendiğinde de; Moda Futbol Kulübü (1896), Cadi-Keuy Football Club (1899) ve Imogen (1900) takımlarının İngiliz uyruklular tarafından, Elpis (1900) takımının Rumlar tarafından, Black Stocking (1899), Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe kulüplerinin ise Osmanlı uyruklular tarafından kurulmuş oldukları da zaten görülmektedir.(*5)

Fenerbahçe'nin Şampiyonlukları, Turkcell Süper Lig, Türkiye Ligi, ve 1.Lig'de sezonlara göre Şampiyon olduğu yıllar.


Sezonlar

Şampiyonluk

Teknik Direktör

2006-2007 
Turkcell Süper Lig
Arthur Zico
2004-2005
Turkcell Süper Lig
Christoph Daum
2003-2004
Turkcell Süper Lig
Christoph Daum
2000-2001
Süper Lig
Mustafa Denizli
1995-1996 
Türkiye Ligi
Carlos Alberto Parreira
1988-1989
Türkiye Ligi
Todor Veselinoviç
1984-1985
Türkiye Ligi
Todor Veselinoviç
1982-1983
Türkiye Ligi
Branko Stankoviç
1977-1978
Türkiye Ligi
Toma Kaloperoviç
1974-1975
Türkiye Ligi
Waldir Pereira Didi
1973-1974
Türkiye Ligi
Waldir Pereira Didi
1969-1970
Türkiye Ligi
Trian Ionescu
1967-1968
Türkiye Ligi
Ignace Molnar
1964-1965
Türkiye Ligi
Oscar Hold
1963-1964
Türkiye Ligi
Kokotoviç
1960-1961
Türkiye Ligi
Laszio Szekely
1959-1960
Türkiye Ligi
Mehmet Reşat Nayır



kars

KARS İLİNİN TARİHÇESİ
Kars adının kaynağı Karsaklardan gelmektedir. M.Ö. 130-127 yıllarında Kafkas Dağlarının kuzeyinden ve Dağıstan'dan gelerek Kars çevresine yerleşmiş, buraya adlarını vermişlerdir. Bu durumda Kars,Türkiye'deki en eski Türkçe il adı ününü kazanmıştır. Divan-ı Lügat İt Türk'te Kars


Deve veya Koyun yününden yapılan Elbise, Şal,Kuşak dokuma anlamındadır. Araştırmalarda Kars'ın tarih öncesi çağlardan bu yana yerleşme merkezi olduğu anlaşılmaktadır. Kür (Kura) ve Aras (Araz) nehirleri boylarında yapılan kazılarda bunun izlerine rastlanılmaktadır.
Kabataş, Yontmataş ve Cilalıtaş devirlerinden itibaren yerleşme merkezlerinden oluşu yanında M.Ö. 9000-8000 yıllarından bu yana Hayvan ehlileştirme ve tarım devirlerinde yaşamıştır. M.Ö. 5000-4000 yıllarında Doğu Anadolu ve Azerbaycan'a yerleşen Hurriler Kars'ın bilinen ilk sakinleridir. Daha sonra M.Ö. 9. yüzyılda Güneyden gelen Urartu'ların egemenliğine girmiştir. Urartular 2500 yıl küçük beylikler vasıtasıyla egemenliklerini sürdürmüşlerdir. M.Ö. 655 yılında Urartular Kimmer akınları sonucunda bölgeden çekilince hakimiyet İskitlere geçmiştir. İskit egemenliği M.Ö. 145 yılına kadar sürmüştür. Bu tarihten itibaren Partlar, İskit egemenliğine son vererek Arsaklı beyliğini kurmuşlardır. Kars adı da buradan kaynaklan- maktadır. Arsaklar M.Ö. 2. yüzyıldan M.S. 5. yüzyıl ortalarına kadar Kars'ta hüküm sürmüşlerdir. 430 yılında Sasanilere geçen bölge uzun süre Sasani, Bizans ve Araplar arasında savaş alanı olmuştur. Bunlar arasında kısa sürelerle el değiştirmiştir.
1064 yılında Selçuklu Türkleri tarafından fetih edilerek Türk Şeddatlı Beyliğinin emrine verilmiştir. 1200 yılında Gürcü Atabeylerin eline geçen bölge 1239'da Moğollar tarafından tahrip edilmiştir. Moğollar Anadolu'dan çekilince 1406'da Karakoyunlu’ların, 1467'de da Akkoyunlu’ların eline geçmiştir. Bu iki beyliğin sürekli savaşları Kars ve çevresini çok etkilemiştir. Yerleşme merkezlerinin tahrip edilmesine ve nüfusun azalmasına sebep olmuştur. 1535 (93 Harbi) Osmanlı-Rus harbine kadar önce İranlı'lara sonra Ruslara karşı en büyük askeri üs olmuştur. 1918'e kadar 40 yıl Rus işgalinde kalmıştır.1918'de tekrar alınmış, altı ay sonra Mondros Mütarekesi gereği Ordunun çekilmesi üzerine kaderiyle başbaşa bırakılmıştır. Ordunun desteğinden mahrum kalan Kars'lılar önce Milli şura sonra Cenub-i Garb-i Kafkas Hükümetlerini kurarak mücadeleye devam etmişlerdir. 30 Ekim 1920'de Kazım Karabekir yönetimindeki Türk ordusu Kars'ı alarak Türk topraklarına katmıştır.,
                                 




                                                    Tarihi Yerler
Kars Kalesi: 1152’de Saltukoğullarında Sultan Melik İzzeddin tarafından Mîmar Firuz Ağaya yaptırılmıştır. Sultan Üçüncü Murad Han devrinde büyük ölçüde tamir ettirilmiştir. İçkale günümüze kadar sağlam olarak gelmiştir. Dışkale surlarının kalıntıları vardır. Kalede 220 burç ve kule 2000 mazgal bulunur.

Evliyâ Câmii: 1579’da yapılmıştır. Bu devirde yapılan camilerin en önemlilerindendir. 1628’de yıkılmışsa da sonradan tâmir ettirilmiştir.

Beylerbeyi Sarayı: 1579’da devrin Beylerbeyisi için yapılmış iki katlı bir binâdır. Osmanlı devri sivil mîmârîsinin güzel örneklerindendir. 1828’de Osmanlı-Rus savaşında yıkıldı ise de yeniden yapılmıştır.

Havarîler Kilisesi: 932-937 seneleri arasında yaptırılmıştır. 1579’da câmiye çevrilmiş ve Kümbet Câmii ismini almıştır. 1778’de Ruslar tarafından tâmir ettirilerek tekrar kiliseye çevrilmiştir. Günümüzde müze olarak kullanılmaktadır.

Mesire yerleri: Kars ili, yaylaları, gölleri ve temiz havası bakımından çok zengin illerimizdendir. Sarıkamış ilçesine 4 km uzaklıkta orman içi dinlenme yeri olan Soğuksu ilin önemli mesire yerlerindendir. Sarıkamış ormanları gezilmeye değer güzel yerlerdir.

Kaplıcalar: Kars, şifalı su kaynakları bakımından da zengin ise de, gerektiği şekilde faydalanılmamaktadır. Şifalı su kaynaklarının çoğunda tesis yoktur. İlin çeşitli yerlerinde maden suları çıkmaktadır.